Bir keresinde kırmızı ayakkabılı bir kızı takip etmişti Nora. Ayak bileklerine kadar inen, uzun, ipeksi kumaştan eteklik giymiş olan kızın ayakkabıları tıpkı ablasının onu son gördüğünde giydikleri gibiydi: alçak topuklu, üzerinde küçük bir tokası olan, neredeyse çocuk ayakkabısı denecek kadar sevimli.
Çocukluktan delikanlılığa geçtiğim ilk yıllarda kasap dedemi, ebemi, teyzemi ve dayılarımı daha yakından tanıdığımda mantının onların hayatında sadece bir yemek olmadığını da anlamıştım. Mantı, tüm aileyi bir arada tutan kutsal bir ritüelin vazgeçilmez nesnesiydi adeta.