E-BÜLTEN'E KAYIT OL
SAYI 3: YARATICI DİRENİŞ | KASIM 2022 | SHAHIDUL ALAM | Acı bir tat
KÖŞE YAZISIHAFIZA

Acı bir tat

Bangladeş’in sanatsal ve entelektüel topluluklarında öncü bir şahsiyet olan foto muhabiri, öğretmen, yazar, küratör ve sosyal aktivist Shahidul Alam, Bangladeş’te yaşanan ağır insan hakları ihlalleri ve kötü muamele uygulamalarını değerlendiriyor: “Bizler, inkâr edilemez bir şekilde korku ikliminde yaşarken sanatçıların, gazetecilerin ve toplumun önde gelen vatandaşlarının rolü her zamankinden daha geçerli oluyor. Yaratıcı araçlarla direniş biçimleri ve ön alıcı eylemler şüphesiz ki bu gibi vatandaşlardan yayılmalıydı. Göze çarpan suskunlukları ve adaletsizlik karşısındaki suç ortaklıklarıysa, geride bariz bir acı tat bırakıyor.”

Otobüslerin yoldan çıkması sebebiyle hayatını kaybeden okul arkadaşları için 1 Ağustos 2018 tarihinde adalet isteyen öğrenciler.‘Jabal-e-Noor Paribahan’ taşımacılık şirketinin Uttara, Bangladeş bağlantılı otobüsünün yolda araçlarını bekleyen öğrencilere doğru süratle yönelmesi ve kasten çarpması sonucu, Shaheed Ramiz Uddin Cantonment School and College birinci ve ikinci sınıf öğrencileri Abdul Karim Rajib ve Dia Khanam Meem 29 Temmuz 2018 tarihinde hayatlarını kaybetti. Bu olay üzerine Bangladeş’in başkenti Dakka’da öğrenciler daha güvenli yollar ve adalet talep eden protestolar düzenledi. || Fotoğraf: Shahidul Alam/Drik/Majority World

Konunun ne olduğunu kestirmek zordu. Bakanın bir oyuncuya yönelik adaba aykırı tehditleri, rahatsız edici olsa da iki yıl önce gerçekleşmişti. Gözetleme ve dinlemelerin düzeyi göz önünde tutulursa, sızdırılmış telefon görüşmeleri gayet yaygındı, ancak görevdeki bir bakana karşı da mı? Ve neden bu zamanlamayla? Kendini yönetimin körü körüne sadık kulu ilan eden bir bakanı neden takip etsinler ki? İlk inkârlar yeterince tanıdıktı. Diğer bakanlar devletin gücünün kötüye kullanılmasını önemsiz göstermeye çalıştılar. Partinin, bu bakanın savunuculuğunu yapan gözü pekleri de öngörülebilirdi. Gizli bir konuşma olduğunu iddia ederek suçları önemsizleştirmeye çalışmaksa gerçekten en ahmakçasıydı. Menü değişti. Bu sindirimi güç bir hikâyeydi. Bakanın istifa etmesi ve ülkeyi terk etmesi söylendi. Kanada’ya da, Birleşik Arap Emirlikleri’ne de girişinin engellenmesi ve kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırarak süklüm püklüm eve dönmesi, iktidar partisi için endişe verici bir işaretti. O, artık kimsenin tadına bakmayacağı artık bir yemekti; yoksa partinin bütünüyle son kullanma tarihi mi geçiyordu?

Evet, işler kızışıyordu. 2018’deki öğrenci gösterileri yeniden başlamıştı. Dakka sokakları kelimenin tam anlamıyla cayır cayır yanıyordu. Protestolar üç yıl önceki kadar yaygın olmasa da, öğrenciler yine ruhsatsız devlet araçlarını buluyordu. Bu sefer bir hükümet aracı, bir öğrencinin ölümüne neden olmuştu ve kamyonun yetkisiz bir sürücü tarafından sürülmesi işleri kolaylaştırmıyordu. Makul inkâr edilebilirliğin sınırları vardı. Başka tencereler de kaynıyordu. ABD’nin insan hakları ihlalleriyle suçlanan önde gelen güvenlik görevlilerine yönelik yaptırımları hayra alamet değildi. Yaptırımların şu an için politikacıları hedef almamış olması geçici bir rahatlama sağladı ve yabancı varlıkları şimdilik güvence altındaydı, ancak hararet artabilirdi ve hükümet de zaten işin içindeydi. Bir yandan ABD büyükelçisi hükümetin haberlere yönelik memnuniyetsizliğini dinlemek üzere çağrılırken, diğer yandan durumu “yönetmek” için üç bakan görevlendirilmişti. Bu hamurun hazır hâle gelmeden önce çok fazla yoğrulması gerekiyordu. Güvenlik güçlerinin sorgusuz sualsiz sadakati, yararlandıkları dokunulmazlıktan kaynaklanıyordu. Sorumlu tutulacak olsalar bu sadakatleri uzun sürer miydi? Güvenlik güçleri için Birleşmiş Milletler barış gücüne hizmet etmenin ödülü, körü körüne bağlılıklarına yol açan şeyin bir parçasıydı. Bu durum tehdit altında olsaydı, sadakatleri de sürer miydi? Entelektüellerin sessizliğine yol açan mutlak korku etkisini yitirebilirdi. Sıradan insanlarsa kendilerine yalan söylendiğini zaten biliyordu. Bu, imparatorun çıplak olduğunu ilan etmenin zamanı olabilirdi. İnsanlar, yemeğin ekşimiş olduğunu biliyordu. Ülke genelindeki seçimler şimdiden iç çatışmalara yol açmıştı. İşler denetim altında tutulmuştu ama düdüklü tencerenin kapağı her an yerinden fırlayabilirdi.

Ne pişiriliyordu? ABD, Hindistan ve Çin’in çıkarlarını yönetmek, hükümetin bedelini ödemediği zor bir dengeleme eylemiydi, ancak artan ısıyla birlikte sosları aynı derin tavada birbirinden ayrı tutmak da kolay iş değildi. Aynı ülkeyi kaç kez ve kaç kişiye satabilirdiniz ki? Hindistan su ve ulaşım istiyordu. Çin limanları istiyordu. AB, Rohingyaları kapısından uzak tutmak istiyordu. ABD, “İslami tehdit” içinde hükmünü sürdürebilmek istiyordu. Bazı insanlar, demokrasi eksikliğinin ve hukukun üstünlüğünün tamamen terk edilmesinin radikalizmi körüklediğine dair bariz bağlantıyı kurmaya başlamıştı. Aktivistlerin, Myanmar’daki soykırıma dair ülkeden gizlice çıkardığı videolar medyaya ulaşmaktaydı. Myanmar’da ordunun, Çin sert bir dille uyarmadıkça Rohingyaların geri dönmesi için asla bir imkân yaratmayacağı kesindi. Modi’nin Müslüman karşıtı duruşunun Bangladeş’te hayatı Hindular için daha kırılgan hâle getirdiğini anlayabilmek içinse çok zeki olmaya gerek yoktu. Peki bu işin sonu nereye varacaktı?

Bir önceki gece Myanmar’dan Bangladeş’e gelen ve 6 Ekim 2017 tarihinde tekneyle Teknaf’a geçen Rohingyalı mülteciler. || Fotoğraf: Shahidul Alam/Drik/Majority World

***

Bir ekmeği paylaşmak, insan türünün diğer üyelerine bir nebze olsun saygı duymayı gerektiriyor. Bir derebeylikte buna yer yoktur. Seçimlere hile karıştırıldığında; seçim komisyonları açıkça partizan olduğunda; devlet mekanizmaları muhalefetin destekçilerini sürmek için yaygın biçimde kullanıldığında, bir kadın “yanlış” oy verdiği için toplu tecavüze uğrayabildiğinde… O zaman, bir ekmeği paylaşma, demokratik süreç ve halkın iradesine saygı kavramları, yönetilenlerin yönetim sürecinde söz sahibi olma hakkı çoktan terk edilmiş oluyor.

Bizler, inkâr edilemez bir şekilde korku ikliminde yaşarken sanatçıların, gazetecilerin ve toplumun önde gelen vatandaşlarının rolü her zamankinden daha geçerli oluyor. Yaratıcı araçlarla direniş biçimleri ve ön alıcı eylemler şüphesiz ki bu gibi vatandaşlardan yayılmalıydı. Göze çarpan suskunlukları ve adaletsizlik karşısındaki suç ortaklıklarıysa, geride bariz bir acı tat bırakıyor.

 

Türkçe çeviri Özgür Gökmen