E-BÜLTEN'E KAYIT OL
SAYI 1: DAYANIŞMA | EYLÜL 2022 | KIRKAYAK KÜLTÜR | Mutfak || Matbakh Atölye
RÖPORTAJDAYANIŞMA

Mutfak || Matbakh Atölye

Çeşitli kültür ve coğrafyalardan kadınların farklılıklarıyla, eşit ilişki temelinde kent düzeyinde bir arada yaşamasının yollarını arama ve birlikte yaşam/dayanışma pratiklerini güçlendirme amacıyla 2016 senesinde Gaziantep’te yola çıktı. Mutfak || Matbakh Atölye ekibiyle, mutfak, yemek, kültür ve sanat yoluyla açtıkları alanlar ve gerçekleştirdikleri etkinlikler, bunların yanı sıra yaşadıkları zorluklar ve yol açtıkları dönüşümler üzerine konuştuk.

Baharat Atölyesi, 2017, MutfakNa, Gaziantep || Fotoğraf: Kırkayak Kültür

Mültecilik bağlamında “birlikte yaşamayı öğrenmek” ve “diyalog” alanlarını genişletmek amacıyla Gaziantep’te çalışmalarına başlamış Mutfak || Matbakh Atölye ne zaman ve nasıl kuruldu? Neden “mutfak”? Bu “mutfak”ta kimler var, neler yapılıyor?

2015 yılında, “kadınlarla birlikte yaşam pratikleri ve dayanışma nasıl ve ne şekilde kurulabilir” sorusuyla, Gaziantep’te aktivistler, sivil toplum örgütü temsilcileri, akademisyenler, göçmen ve yerel kadınlarla bir araya gelerek çeşitli toplantılar gerçekleştirdik. Bu toplantıların en önemli çıktılarından biri, kadınlarla dayanışma alanlarının kurulacağı, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan yapılara ihtiyacın tanımlanmasıydı. Biz de bu toplantılar ışığında, 2016 yılında Mutfak || Matbakh Kadın Atölyesi adı altında çalışmalarımıza başladık.

Atölye, göçmen ve yerel nüfus arasında “yardım alan-yardım eden” anlayışı üzerine şekillenen iletişimi değiştirmek amacıyla, eşit ilişki temelinde, kadınların birlikte ürettiği, dayanışmayı birlikte kurup yaşattığı bir yapı olarak kuruldu. Mutfak, içerisinde her türlü üretimin yapılabildiği bir alan olarak düşünüldü. Bu yüzden de “mutfak” bir yandan yemek yapılan, bir yandan da kültür-sanat faaliyetleriyle çalıştay ve söyleşilerin gerçekleştiği, raporlama çalışmalarının yapıldığı bir yer oldu. Çalışmalarımıza göçmen, özellikle de Suriyeli kadınlar ve Gaziantep’te yaşayan Türkiyeli kadınlar katılım gösteriyor. Bununla birlikte, bu güne kadar gerçekleştirdiğimiz çalıştaylara Gaziantep dışından da pek çok aktivist, sivil toplum çalışanı ve akademisyen katıldı. Atölye zaman içerisinde toplumun her kesiminden kişilerle dayanışma içine girdiği için, adı da “Mutfak || Matbakh Atölye” olarak değişti. Kurulduğu zamandan bugüne kadar yapılan çalışmalar özetle bu şekilde anlatılabilir. Mutfak || Matbakh Atölye, çalışmalarına farklı dayanışma alanları yaratma heyecanıyla devam ediyor.

Fransız Ekmeği, 2017, Mutfak || Matbakh, Gaziantep || Fotoğraf: Kırkayak Kültür

Mutfağı bir dayanışma ve üretim mekânı olarak kurgulamanızdan hareketle; birlikte üretimde bulunduğunuz kadınların hayatında, ev içi fiziksel bir mekân olarak mutfağın yerini nasıl tanımlarsınız? Sizin “mutfak”ınızın bu kadınların hayatlarındaki yeri ve etkisi nedir?

Mutfak, özel ve kamusal alan ayrımı üzerinden baktığımızda, özel alanda yer alan, ev içi bir mekân. Toplumsal cinsiyet rollerinin de ciddi şekilde tekrarlandığı ve yeniden üretildiği bir yer. Bu yüzden üzerine düşünüp sorgulanması gereken, rol dağılımın pek çok örneğine şahit olabileceğimiz bir alan. Bunlarla birlikte, kadınların yaşadıkları rol tekrarlarıyla söz sahibi oldukları, ev içerisinde sadece kendilerine ait bir düzen yaratabildikleri ve çoğunlukla kendilerine ait bir iktidar alanı kurdukları bir yer. Aynı zamanda, emek gerektiren yemeklerin kalabalık kadın gruplarıyla yapıldığı, imece kültürünün hâkim olduğu, yemek yaparken sohbetin, dertleşmenin ve eğlenmenin de bir yandan yemekle birlikte mutfak içerisinde “piştiği” bir alan. Yapılan bu zor yemeklerin mutlaka o gün, orada yer alan kadınlarla birlikte, aynı sofra etrafında tadıldığı, yemeğin paylaşıldığı ve günün yorgunluğunun yemekle birlikte atıldığı bir ortak üretim ve paylaşım alanı mutfak. Bunların tümünü düşündüğümüzde, Mutfak || Matbakh Atölye’de kadınlar birlikte üretiyor, yemeğe birlikte emek veriyor, aynı sofra etrafında birlikte bu yemekleri yiyorlar. Bu süreç içerisinde arkadaşlık kurma, dertlerini paylaşma ve eğlenme hâlini de birlikte deneyimledikleri bir dayanışma pratiği içerisine giriyorlar. Bir arada olmanın doğurduğu dayanışma ve eşit ilişki pratikleri, kadınların atölyeye dahil olup sağlam ilişkiler kurmasına imkân yaratıyor. Mutfak atölyeleriyle birlikte göçmen ve yerel kadınlar kendi kültürlerini tanıtmak ve başka kültürleri öğrenmek için de bir fırsat yakalamış oluyor; kendilerini yemekle birlikte ifade edebilecekleri bir ortamın parçası hâline geliyorlar. Atölyeye gelmelerinin devamında, şehirle kurdukları ilişkide de yeni alanlar açılıyor. Öyle ki kadınlardan bazıları, sadece evi ile göç idaresi ve hastane gibi yerler arasındaki güzergâhlar üzerinden şehri deneyimlemişken, şehrin farklı mekânlarında gerçekleştirilen atölyelerle, kamusal alan kullanımları ve deneyimlerinde bir zenginleşme yaşadılar. Bu mutfak atölyeleri sayesinde, göçmen ve yerel kadınların kamusal alanda birlikte görünürlükleri arttı. Kurulan arkadaşlıklar ve birbirini tanıma hâliyle birlikte, kadınlar arasındaki karşılıklı önyargılar ve iletişim kurma noktasında var olan çekinceler de zamanla ortadan kalktı.

Çalışmalarınızı yalnızca Gaziantep ölçeğinde mi sürdürüyorsunuz, yoksa farklı şehirlerde de çalışmalarınız oluyor mu? Şehrin/şehirlerin kendine özgü siyasal, toplumsal ve kültürel özelliklerinin yürüttüğünüz çalışmalar üzerinde bir belirleyiciliği/etkisi oluyorsa, bunlardan bahsedebilir misiniz?

Mutfak || Matbakh Atölye, “Kentte, toplumsal cinsiyet eşitliği zemininde bir arada yaşamanın yolları nedir?” sorusunun teorik ve pratik cevaplarını üretebilme amacını merkeze alarak kuruldu. Bu pratiği oluşturanların yaşam alanı Gaziantep olduğu için de, çalışmalar özellikle Gaziantep’te yoğunlaştı. Ancak süreç içerisinde, yapılan ve yapılacak olan çalışmanın kapsam, yöntem ve amacı doğrultusunda Gaziantep dışıyla da ilişkiler geliştirildi. Hem yerel, hem ulusal hem de uluslararası alanda Mutfak || Matbakh Atölye olarak temaslarımız ve ortak çalışma alanlarımız mevcut. Mutfak || Matbakh Atölye, çalışmaları odağındaki problemlerin yerel bağlamlarını tanısa da, gerek sorunların evrenselliğini, gerekse dayanışma pratikleri geliştirmenin gücünü gözeterek mekânsız çalışmalar üretmekte.

2011 sonrasında Suriye’den gelen göç hareketiyle Gaziantep’in nüfus yapısındaki çeşitlenme bizim de çalışma alanlarımızı genişletti. Birlikte yaşam kültürünü şehirde yaygınlaştırmak amacıyla yaptığımız hemen her çalışmada göçmenler de çalışmalarımızın paydaşı oldu. Bu yüzden, daha çok kişiye ulaşmak, birlikte yaşam pratiklerini geliştirmek amacıyla yaptığımız her çalışma en az iki, çoğunlukla da üç dilli bir şekilde yayımlanıyor.

Piknik, 2017, Mutfak || Matbakh Atölye, Gaziantep || Fotoğraflar: Kırkayak Kültür

Suriye Kahvaltısı, MutfakNa, 2017, Gaziantep

Kukla Atölyesi, Mutfak || Matbakh Atölye, 2018, Gaziantep

Tandem, 2017, Fransa

Tarım İşçisi Kadınlar, Mutfak || Matbakh Atölye, 2020, Gaziantep

Bu zamana kadar yaptığınız, katıldığınız faaliyetlerden kısaca bahsedebilir misiniz?

Başlangıçtaki yemek atölyelerinin göçmen ve yerel kadınların katılımıyla gerçekleşmiş olması, iletişim kurma ve bugün hâlâ sürmekte olan arkadaşlık ilişkilerinin temellerini atma noktasında kolaylaştırıcı bir etki yarattı. Bu atölyelerde, aşçılık ya da yemek üzerine eğitim verilmesi gibi bir amaç taşınmıyordu. Göçmen ve yerel kadınlar hangi yemeklerin yapılacağına; kimin neyi, nasıl yapacağına birlikte karar verdiler. Yemek atölyeleri, kurulan MutfakNa [Arapça Mutfağımız] isimli mutfakta yapıldığı gibi, Emine Göğüş Mutfak Sanatları Eğitim Merkezi’nde de gerçekleşti. Kamusal alanda göçmen ve yerel kadınların birlikte görünümünün daha da artırılması ve şehri birlikte deneyimlemeleri için piknik, müze ziyareti ve gezi etkinlikleri de düzenlendi.

Yemek atölyeleriyle başlayan birlikte yaşam pratikleri, çalıştaylarla farklı bir alanın da pratik edilmesini sağladı. Bu zamana kadar göç ve toplumsal cinsiyet temelli, emek, mekân ve sanat başlıklarıyla üç çalıştay düzenledik. Çalıştaylara, belirlenen konular altında, Türkiye’de ve dünyanın farklı ülke ve şehirlerinde yaşayan göçmen ve yerel kadınlar, sivil toplum çalışanları, aktivistler, akademisyenler ve üniversite öğrencileri katıldı.

Kültür-sanat etkinliği olarak “Sanatta Kadın Birlikteliği” başlıklı bir çalışma gerçekleştirdik ve bu kapsamda, kadınların kendi göç deneyimlerini yansıtarak ürettiği eserlerden oluşan bir sergi düzenledik.

Pandemi sebebiyle fiziksel olarak bir araya gelememek ilk zamanlarda bizleri de zorladı, ancak üretmeye devam etmek, dayanışmayı çevrimiçi platformlar üzerinden de kurabilmek için “Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği” başlıklı bir çalışma gerçekleştirdik. Kadınlarla pandeminin hayatlarında yaratmış olduğu zorlukları ve dönüşümleri konuştuğumuz bir video serisi hazırladık; bunun yanı sıra bu çalışmanın bir de raporunu yayımladık.

Yine bu dönemde 5. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında hayata geçen Eleştirel Yemek Programı’na “Altın Suyu: Zeytin ve Zeytinyağı Peyzajları” başlıklı bir video çalışmasıyla katıldık. Videoda zeytinyağlı taze fasulyenin yapım aşaması ile zeytinin kadınların hayatlarındaki ve hafızalarındaki yeri konuşuldu, uzmanlarla zeytin ve zeytinyağı üzerine sohbetler gerçekleştirildi.

İlk Atölye Humus, 2017, MutfakNa, Gaziantep || Fotoğraf: Kırkayak Kültür

Düzenlerini, evlerini, yaşamlarını geride bırakmak zorunda kalmış göçmen kadınların halihazırda yaşadıkları şehirle kurduğu ilişkiyi ve yaşantılarını nasıl tanımlarsınız? Yemek kültürü ve yemek sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak bu kadınların geçmiş, şimdi ve geleceklerinde nasıl konumlanıyor?

Göç etmek zorunda kalmış kadınlar, sadece bedenen bu göçü yaşamıyor. Fiziki bir mekân değişikliğiyle taşınan beden, içerisinde anıları, acıları, sevinçleri, umutları ve hafızayı da barındırıyor. Kişinin beraberinde getirdiği tüm bu yaşanmışlıklar yeni gelinen şehirle kurulan ilişkide de kendini gösteriyor. Hâl böyle olunca, kadınların şehirle kurduğu her bir ilişki de öznelliğini, biricikliğini koruyor. Göçün yaratmış olduğu olumsuzluklardan yoğun şekilde etkilenen kadınlar, kendi güvenli alanlarını kurma çabası içerisine giriyorlar. Bu güvenli alanları da göç etmeden önceki yerlerdekine benzer mekânlarda bulunarak, eski arkadaşlıklarını yeni gelinen yerde devam ettirerek, kendi dilinde konuşabildiği yerlerde yaşamayı tercih ederek ya da memleketlerini hatırlatan bir baharat kokusunu mutfaklarından eksik etmeyerek sağlıyorlar. Bizim de mutfak atölyelerinde deneyimlediğimiz üzere, yemek üzerinden canlanan bu hafızayla kadınlar, bir araya geldikleri diğer kadınlara hem geçmişlerini anlatmış oluyorlar hem de şimdide bu yemekleri yaparak yemek kültürlerini yaşattıklarını göstermiş oluyorlar. Yapılan yemekler kimi zaman acıyı, kimi zaman sevinci hatırlatsa da, anlatılan tariflerle hafıza geleceğe taşınmış oluyor.

Çalışmalarınızın temelini oluşturan birlikte üretme ve dayanışma, bireylerin yaşadığı güçlüklere ve zor yaşamlara etki edebiliyor. Peki, bu çalışmalar esnasında sizin karşılaştığınız güçlükler ve onların üstesinden gelme yöntemleriniz neler?

Birbirini hiç tanımayan insanlar yan yana geldiklerinde beraberlerinde önyargılarını da getiriyorlar. Bizim de bu önyargıları aşamamak, eşit ilişki talebiyle kurduğumuz bu dayanışma hâlini sürdürememek ve mevcut misafir-evsahibi algısını her iki taraf için de kıramamak gibi korkularımız vardı. Ancak atölyenin kurulduğu ilk andan itibaren eşit ilişki talebimizi her fırsatta dile getirdik ve yaptığımız her çalışmada bunu pratikte de gerçekleştirerek sağlam temeller hazırladık. Bununla birlikte, Türkiyeli kadınların yaptığımız çalışmalara dahil olma isteği göçmen kadınlara göre daha düşük. Bu durumu ortadan kaldırmak için çalışmalarımızı çeşitlendirerek kadınların yan yana gelme ihtimallerini artırmaya çalıştık. Bu yüzden hem göçmen hem de yerel kadınların yaptığımız çalışmalardaki temsiliyetine önem veriyoruz. Mesela yemek atölyelerinde kolaylaştırıcı olarak bir Türkiyeli, bir Suriyeli arkadaşımız çalışıyordu. Yaptığımız çalıştaylarda her oturumda mutlaka göçmen ve Türkiyeli kadınlar aynı oturum içerisinde konuşmacı olarak yer alıyordu. “Sanatta Kadın Birlikteliği” çalışmamızda atölyeleri bir Türkiyeli, bir Suriyeli sanatçı yürüttü ve ortaya konan eserlerin sergisinin açılışında kurdeleyi tüm kadınlar birlikte kestiler. Bizim de tabii ki zaman zaman umutsuzluğa kapıldığımız anlar oluyor, ancak bu umutsuzluğu yine kadınlarla yan yana gelerek ortadan kaldırıyoruz. Kurduğumuz bu güzel birlikteliklerin getirdiği dayanışma bizlere güç veriyor.

Farklı kültürlerden insanların bir arada olduğu etkinliklerde etkileşim, paylaşım üzerine gözlemleriniz neler? Varsa, değerli bir anınızı paylaşabilir misiniz?

Yemek, insanları bir araya getirip iletişim kanalları oluşturmayı oldukça kolaylaştıran bir yöntem. Bir yemeğin tüm aşamalarını görev dağılımıyla yapan kadınlar, ekip oldukları, yan yana gelerek temas kurdukları, birbirlerinin dillerini bilmeseler bile aynı mekânı paylaşıp süreç içerisinde birlikte yer aldıkları, yemeğin cefasını birlikte çekip sefasını birlikte sürdükleri bir deneyim yaşıyorlar. Yani yemek üzerinden etkileşime geçerek zamanla paylaşımlarını da artırıyorlar. Birinin zorlandığı bir işte diğeri yardıma koşuyor ya da tatlı çekişmelerin yaşandığı anlar yaşanıyor. Yemek atölyelerinin belki de en keyifli anları, yemeklerin yenmesinden sonra, atölyeye katılan kadınlar arasında müzik korosunda olanların da etkisiyle şarkılar söylendiği zamanlar herhalde. Bu anlarda tencereler, masalar, kaşıklar ritim aletlerine dönüşüyor; bazen Arapça, bazen Türkçe şarkılar söyleniyor. Hatta Arapça başlayan şarkılar Türkçe, Türkçe başlayan şarkılar Arapça devam ediyor.  

Gelecekte Mutfak || Matbakh Atölye’yi ne bekliyor? Neler planlıyorsunuz?

Yerelden ulusala dayanışma ağımızı genişletmek istiyoruz. Yaptığımız çalışmalar aslında bu yöne doğru evrilmiş durumda. Pek çok kişi ve kurumla ortaklıklar kurduk ve kurmaya da devam ediyoruz. Bunun için farklı çalışma alanları oluşturmak ve kurmak istediğimiz bu dayanışmayla birlikte yaşam pratiğini hem yerel, hem ulusal hem de uluslararası alanda deneyimlemek istiyoruz.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini üreten alanlardan biri de çevrimiçi platformlar. Biz de bu alanda göç ve toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde çalışmalara başlamak istiyoruz. Bu konuda hazırlıklarımızı sürdürüyoruz.

Kişilerin yalnızca sayısal verilerle anılmadığı, özne olarak seslerinin duyulduğu, deneyimlerini kendi ağızlarından dinlediğimiz çalışmalara alan açmak istiyoruz. Her kişinin yaşadığı deneyimin biricik olduğunu düşünüyor ve kendi sözünü kendisinin söyleyebileceği alanlar oluşturmayı amaçlıyoruz.