E-BÜLTEN'E KAYIT OL
SAYI 1: DAYANIŞMA | EYLÜL 2022 | | Dayanışma mutfakları

SEÇKİDAYANIŞMA

Dayanışma mutfakları

“Dayanışma mutfakları”, farklı misyonlara sahip olsalar da gıdanın adil dağıtımı gibi maddi ihtiyaçları karşılamanın yanı sıra, yemek etrafında yan yana gelen topluluk ve bireylere manevi destek ve görünürlük sunma konusunda da çoğu zaman ortaklaşıyor.

Fotoğraf: Göçmen Dayanışma Mutfağı

Bedensel bir ihtiyaç olmasının yanı sıra kültür, kimlik ve hafızanın devamlılığı için önemli bir yere sahip olan yemekler kimi zaman küçük bir evin ocağında tek bir tencerede, kimi zaman odun ateşinde koca kazanların kaynadığı mutfaklarda pişer. Mevsimler, bayramlar, doğumlar, ölümler bu mutfaklarda pişen yemeklerle anılıp özdeşleşirken yemek, bireysel ve kolektif anıların, ortaklıkların ve onları çoğaltmanın, paylaşmanın ve tüm bunlar etrafında örülü toplumsal ve kültürel varoluşların en önemli maddi ve sembolik taşıyıcılarındandır. Mutfak, bir yandan muhabbet ve şarkıların şenlendirdiği, diğer yandan anı, dert ve yemeklerin paylaşıldığı, birlikteliğin ve dayanışmanın üretildiği ortak bir mekândır. Birlikte üretime ve iletişime alan açan bu yüklü mekân, çokkültürlü ve çokkatmanlı toplumlarda, bireylerin farklılıklarıyla bir araya gelebilmesine ortak bir zemin sağlar.

Bu zemini kamusal alana taşıyan “dayanışma mutfakları”, farklı misyonlara sahip olsalar da gıdanın adil dağıtımı gibi maddi ihtiyaçları karşılamanın yanı sıra, yemek etrafında yan yana gelen topluluk ve bireylere manevi destek ve görünürlük sunma konusunda da çoğu zaman ortaklaşıyor. İçinden geçtiğimiz bu zamanlarda, göçlerin artışı, adil yaşam koşullarına erişimin ekonomik ve sosyal nedenlerle zorlaşması, derin toplumsal eşitsizlikler ve yoksulluk, iklim krizi ve pandemi gibi nedenlerle dayanışma mutfaklarının varlık ve faaliyetlerinin önemiyse giderek artıyor. Diğer taraftan, aynı nedenler bu oluşumların sürdürülebilirliklerine de bir tehdit oluşturuyor. Örneğin, sağlık önlemleri gereği sosyal temasın kısıtlandığı pandemi döneminden olumsuz etkilenen birçok sivil toplum örgütü gibi kimi dayanışma mutfakları da geçici olarak faaliyetlerini durdurmak, kalıcı olarak faaliyetlerine son vermek veyahut başka örgütlenmelere dönüşmek zorunda kaldı. Bu nedenlerle, kolektif çabalarla hayata geçen bu oluşumlardan, yine aynı çabalarla varlıklarına devam edebilenleri görünür kılmanın önemine inanıyor, onların tüm çaba ve emeklerini destekliyoruz.

Ocak 2017’den beri faaliyetlerini İstanbul’da sürdüren Çorbada Tuzun Olsun, aşevi geleneğinin günümüzdeki temsilcilerinden biri. Çeşitli yaş grubu, farklı meslek, eğitim düzeyi, dini ve siyasi görüşten insanı, sokakta yaşayan insanlar hakkında farkındalık oluşturmak, onların temel ihtiyaçlarını ve topluma geri kazandırılmasını sağlamak için gönüllülük temelinde bir araya getiren bir sivil toplum kuruluşu. Faaliyetlerine başladığı günden bu yana kesintisiz her akşam evsizlere yiyecek dağıtan kuruluş, aynı zamanda çalışma, barınma ve diğer temel ihtiyaçlara yönelik çözümler üretmeye çalışıyor. “Evsizlik bir barınma sorunu değil bir barınamama sorunu” diyerek yola çıkan dernek, gıda dağıtımını bir amaç olarak değil, çoğu zaman toplumdan izole edilen evsiz insanları hayata katmanın bir aracı olarak görüyor.

Hayata Sarıl Derneği de benzer şekilde evsiz, sokakta yaşayan ve toplumda yok sayılan insanların bir lokanta işletmesi etrafında rehabilitasyonu ve topluma geri kazandırılması için çalışan bir sosyal sorumluluk projesi. Gündüzleri ücretli yemek servisi veren lokanta, kâr amaçlı bir iş modelini kâr amacı gütmeyen bir hedef için kullanıyor. Akşam saatlerinde aynı mekânda gönüllülerle birlikte evsiz ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz yemek servisi yapan lokanta, kapitalist kâr fikrinden uzak, kazancını topluma geri döndüren bir sosyal girişim modeli örneği sunuyor. Aynı zamanda bir dernek olarak da faaliyet gösteren girişim, sadece anlık ihtiyaçların giderilmesini sağlamıyor; savunmasız ve toplumdan dışlanmış bu bireyleri yaşadıkları hayata ve sorunlar zincirine mahkûm eden kısırdöngüyü kırmak için istihdam, psikolojik destek ve meslek eğitimi gibi birçok alanda destek veriyor.

Beyoğlu Gıda Topluluğu

Gıda temininde farklı tedarik yollarının desteklenmesi gibi alternatifler girişimler de dayanışma mutfakları çatısı altında görebileceğimiz eylem biçimlerinden. Bunun en yakın örneklerinden biri Beyoğlu Gıda Topluluğu. Topluluk, faaliyetlerini, önce Üçüncü Mevki ve ardından Kuçe Yemek Kolektifi ismiyle devam eden lokanta mekânlarında sürdürdü. Beyoğlu’nun merkezinde, ürünlerini yerel üretici ve tüketici kooperatiflerinden, bostanlardan ve küçük üreticilerden temin ediyor. Kuçe, pandemi sürecinde yaşadığı ekonomik ve organizasyonel sıkıntıların maalesef altından kalkamayacakları boyutlara gelmesi sebebiyle kolektif bünyesindeki lokantasını kapattı. Fakat alternatif olmanın özünde var olan adaptasyon ve evrilme isteğiyle Kuçe bugün hâlâ kolektif bir mekân olarak varlığını sürdürüyor. Yeni adıyla Beyoğlu Gıda Topluluğu, mahallelinin ekolojik gıdaya erişim için başvurduğu yerel bir durak.

Aylak Mutfak

Bir başka girişimse Aylak Mutfak. Gıdanın tohumdan sofraya yolculuğundaki üretim-tüketim döngüsünü, dolayısıyla uzun ve çokaktörlü yolculuğunu inceleyen hareket, aylaklık hâlini yavaşlamak, durmak, kent üzerine düşünmek, onu gözlemlemek ve kentten beslenmeyi öncelemek olarak yorumluyor. Başlangıçta gıdadan plastiğe her tür atığa dikkat çeken ve o atıkları müşterek bir zeminde dönüştürerek beraber üretime alan açan mobil bir mutfak oluşturma hedefiyle yola çıkmış olsalar da, pandemiyle birlikte, sürecin hareketi tanımladığı, “müşterek, sürdürülebilir, eşitlikçi gıda için hareket” fikri üzerine çalışıyor. İzmir ve çevresinde yoğunlaşan hareket, şehrin mutfak kültürü ve gıda tüketimi üzerine kafa yoran farklı disiplinlerden isimleri bir araya getiriyor. Hareket bünyesinde toplanan bilgileri Aylak Sözlük gibi girişimlerle, deneyimleriyse söyleşilerle daha geniş kitlelere yaymayı hedefliyor.

Farklı ülkelerde de benzer sorgulamalar, sıkıntılar ve dolayısıyla benzer oluşumlar mevcut. Bunlardan biri de İtalya çıkışlı Food for Soul. Michelin yıldızlı şef Massimo Bottura ve Lara Gilmore’un hayata geçirdiği bir kültür projesi olan Food for Soul, gıda israfıyla mücadeleye dikkat çekmek amacıyla ve “sıfır atık” prensibiyle sürdürülebilir yemek kültürünü teşvik etmek için çalışıyor. Barınma ve açlık sıkıntısı çeken bireylere yönelik olarak dünyanın birçok ülkesi ve kentinde faaliyet gösteren oluşum, kilise mahzenlerinden tren garlarına beklenmedik mekânlarda karşımıza çıkıyor. Market ve pazarlardan gelen atık gıdaları her seferinde farklı bir şefin dokunuşuyla güzel yemeklere çeviren proje, ihtiyaç sahiplerinin hem karınlarını doyurmayı hem de ruhlarına dokunmayı başarıyor.

Bombalara Karşı Sofralar

Food for Soul ve World Food Program (UN) gibi oluşumlarla da ortak işler yapan, 2006 yılında São Paulo’da bir evin mutfağında kurulmuş olan Gastromotiva’ysa halihazırda küresel ölçekte sosyal projelere imza atan bir girişim. Social Gastronomy Movement öncülerinden olan bu ekip Brezilya, Meksika, Güney Afrika ve El Salvador gibi ülkelerde açlık, atık gıda, fırsat eşitsizliği, obezite ve beslenme konularında üniversite, şirket ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği içinde çalışıyor. Eğitim ve sosyal dönüşümü merkezine alan Gastromotiva, etki alanı ve kaynakları sayesinde pandemi döneminde de faaliyetlerini sürdürdü. 2020’de São Paulo, Rio de Janeiro, Curitiba ve Mexico City’de öğrenci evlerinde başlayan Gastromotiva dayanışma mutfakları, ekonomik sıkıntı çeken şehir sakinlerine yemek ulaştırmaya devam ediyor.

Benzer şekilde, Hindistan’da başlayan bir girişimken zaman içerisinde dünyaya açılan Robin Hood Army ise, 2014 yılından bu yana lokantalardan ve düğün davetlerinden artan yemekleri toplayarak ihtiyacı olan evsizlere ve yetimlere dağıtıyor. Dünyanın 12 ülkesinde, 227 ayrı şehirde çalışan gönüllüler lokanta ve düğün sahiplerini bağış konusunda ikna ederek her hafta binlerce kişiye yardım ediyor. Bunun yanı sıra, eğitim haklarından mahrum kalmamaları için sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara haftalık eğitimler düzenliyor.

Kimi zaman tek bir bireyin sorumluluk bilinci kolektif girişimlerin ve büyük hareketlerin doğmasına öncülük edebiliyor. Topluma geri vermek, yalnızlaştırılmış gruplara destek olabilmek için bazen donanımlı bir mutfağın şefi ve ekibi değil, tek bir kişi kolları sıvayabiliyor. Brooklyn, New York’ta yaşayan Kirsten Adorian tam da böyle bir örnek. Yemek yapmayı seven ve herkesin besin değeri yüksek, kaliteli gıdaya erişim hakkını kendine dert edinmiş olan Adorian, ilk çağrısını 2016 yılında, ABD başkanlık seçimleri döneminde yapıyor; Facebook üzerinden, pişirdiği yemekleri kendi çevre mahallelerinde yaşayan LGBTQ+ bireylerin evlerine teslim etmek istediğini duyuruyor. Ayrıştırıcı rüzgârların estiği bir dönemde, bir Facebook postuna gelen yüzlerce yorum, beğeni ve talep, paylaşılacak bir yemeğin fiziksel ihtiyaçların ötesindeki önemine dair dikkat çekici bir örnek sunuyor.

Söz konusu bireysel girişimlere bir diğer örnekse Kamboçya’dan. Kendini “Aynebilim” olarak tanıtan Türkiyeli bir yardımseverin Kamboçya’ya taşındıktan sonra başkent Phnom Pehn’de açtığı aşevi, bağış temelli bir model üzerinden barakalarda yaşayan halka düzenli olarak gıda yardımında bulunuyor; internet sitesi üzerinden toplanan yardımlarla, bulunduğu köyün imar ihtiyaçlarının giderilmesi için gereken malzemeleri tedarik ediyor.

Tüm bu ilham verici örnekler, kanıksanmış sorunlarımızın çözümlerini de üretebileceğimize dair birer umut ışığı. Fakat maalesef, böylesi dayanışma ağları, pandeminin de etkisiyle ekonomik sürdürülebilirlik konusunda büyük zorluklarla mücadele ediyor. Kimi mutfaklar ya bu sebeplerle kapandı ya da uzun süredir sosyal medya hesaplarında güncelleme yapmayı kestiler. Dayanışma mutfakları, çoğunlukla gönüllülük temelinde farklı bireylerin ya da dezavantajlı grupların bir araya gelmesiyle oluşan yapılar; dolayısıyla faaliyetlerini sürdürebilmeleri de onları bir araya getiren insanların koşullarıyla doğrudan ilişkili. Örneğin göçmen mutfakları gibi mültecilerin eliyle bir araya gelmiş mekân ve/veya organizasyonların sürdürülebilirliği, maalesef bu kişilerin içinde bulunduğu arada kalmışlık, belirsizlik ve hareket hâlinde olma zorunluluğu gibi faktörlerden kaçınılmaz bir biçimde etkileniyor.

Bunca olumsuzluğa rağmen hayatta kalmaya çalışmış, çoğu zaman sınırlı olan ömürlerinde birçok faydalı faaliyete ön ayak olmuş her türlü mutfak, “dayanışma mutfakları”nın farklı başlık, amaç, bileşen, yer, mekân ve örgütlenmelerle devamında büyük rol oynuyor. Bağımsız kolektiflerden oluşan uluslararası bir hareketin parçası olan ve birkaç yıldır aktif olamasalar da uygun şartların oluşması durumunda sofralarında yeniden bir araya gelinebilecek Bombalara Karşı Sofralar Derneği İstanbul, Kadıköy Yeldeğirmeni'ndeki mekânları kapansa da yemeklerinin tadı damaklarda kalmaya devam eden Komşu Kafe Kolektifi veya Göçmen Dayanışma Mutfağı gibi şu an aktif olarak faaliyetlerini sürdüremeyen kimi mutfakların sunmuş olduğu sıcacık lezzetli yemeklerin, besledikleri çeşitlilik ve dayanışmanın etkisi, dokunduğu insanların hayatlarında izini sürdürmeye devam ediyor.

Kafe ve restoranların mutfaklarını öğrencilere ücretsiz olarak açan veya “askıda yemek” uygulamalarıyla var olan sistemin bir destek mekanizmasına dönüşmesini sağlayan girişimler de dahil olmak üzere Türkiye’de ve dünyanın farklı yerlerinde ihtiyaç sahibi topluluklara gönüllü gıda desteği sağlayan burada adını geçiremediğimiz nice kolektif ekip ve bireysel öncülere, adil bir yaşamın mümkün olabildiğini emekleriyle bizlere gösterdikleri için teşekkür ederiz.